top of page
Yazarın fotoğrafıAknehir Mahallesi

Kültüre Yansıyan Hüzün - İlyas YİĞİT

Müzik hayatımızda mutlu ya da mutsuz anlarımızda sığındığımız bir liman görevi görüyor. Yaşadığımız günün içinde geçen anların ardından ruhumuzu yatıştırmak için kendimizi notaların akışına bırakırız. Bu akışın içinde olmak ruhumuzu dinlendirir ve duygularımızı en üst düzeyde yaşamamızı sağlar. Çeşitli müzik yapıları içinde kendimize en iyi gelecek müzik türünü seçer ve o notaların kulaklarımızda çınlamasını isteriz. Sadece kendi dilimizde olan müzik türlerini değil farklı dillerde olan müzik türleri de ruhumuz için dinlendirici etkiye sahiptir. Fakat dünya üzerindeki çok az müzik içinde hem acıyı hem hüznü barındırır.


İşte Ortadoğu müziği onlardan biridir. İçinde barındırdığı enstrümantal zenginlik sayesinde bunu basit bir şekilde yansıtır. Ortadoğu müziği ender rastlanan bir enstrümantal zenginliğe sahiptir. Vurmalı, üflemeli, çalmalı birçok enstrüman aynı anda icra edilerek duyguların harmanlanışı sağlanır. Bu ayrıcalık, Ortadoğu’nun sürekli karmaşa içinde olmasına rağmen bu karmaşanın ruhunu müziğe yansıtmasından kaynaklanır. Yıllar boyunca sürekli savaşların ve iç kargaşanın hüküm sürdüğü bu coğrafyada acı ve hüznü aynı anda müziğe yansıtır. Bu coğrafyanın müziğinden eğlendirirken ağlatan, ağlattığı zaman da eğlendiren ritimler yükselir.


Bu coğrafyanın müziği, sadece o coğrafyada yaşayanlar için aynı etkiye sahip değildir. Zamanında savrulup oradan kopmuş, ama kültürünü yanında getiren Hatay’ın Arap kökenli halkı da bu müzikle duygularını yansıtır. Ataların bıraktığı bu kültürel mirasa kuşaklar değişse de insanların çoğu hala sahip çıkmaya çalışıyor. Özellikle müziği asla göz ardı etmiyorlar. Ortadoğu’nun o eşsiz notaları, bu halkın tüm eğlencelerinde, özellikle de düğünlerinde söylenip çalınıyor. Hatta atalarının mirasını bu eğlence anlarında anımsayıp belki de hüzünleniyorlar. İnsanlar, o kültürden gelen eserlerle eğlenirken, geleneksel oyunları da sergiliyorlar. Düğün gibi eğlencelerde hareketli eserler söylenip çalınırken, gündelik yaşamın içinde ise çoğunlukla kendini Lübnan’ın aşkına adamış Feyruz’un şarkıları dinlenir. Sanatçının aşk ile harmanlanmış eserleri, halkın çoğu tarafından bilinir. Popüler kültürün hüküm sürdüğü günümüz dünyasında, Hatay’ın Arap kültüründen gelen kuşaklar, aralarındaki kuşak çatışmasını bu müzik ile kapatmaya çalışır. Bu müziğin çatısı altında birleşip, atalarına bir selam gönderip, saygılarını sunarlar.


Yaşanılan her acı ve mutluluk bu halk tarafından bu müziğin dinlenmesine yol açıyor. Bu halkın çoğu Ortadoğu coğrafyasında bulunmamış olsa bile damarlarında o kültürel kodları barındırıyor. 6 Şubatta yaşanan deprem felaketi de halkın acısını bu müzikle bastırmasını sağladı. Yaşanan felaketin ardından insanlar, evlerini, yakınlarını kaybetmenin acısını dinledikleri bir Ortadoğu ezgisi ile yatıştırmaya çalıştılar. Coğrafyanın o hüzünlü ezgileri belki bu amaçla yazılmamıştı, ama şimdi başka bir acının konusu içine tam oturuyordu.


Evlerini kaybedip şehri terk etmek zorunda kalan insanlar ise zamanında Lübnan halkının savaş ve kargaşa durumundan ülkelerini terk ettikleri ve o günlerini anlatan Feyruz eseri olan “Rageen Ya Hawa” adlı parçayı dinliyorlardı. Bu kültürü yansıtıp anlatmanın zorluğunu yıllarca yaşayan bu halk, 6 Şubattan sonra kendini anlatmayı bırakmış sadece kültürden gelen acının kaderini yaşıyordu. Sosyal medyada paylaşılsa belki de yadırganıp anlaşılmayacak olan bu müzik, şimdi yıkık binaların ve felaketin görsellerine bir ağıt oluyordu. Çoğu dinleyenin sözlerden bir anlam çıkaramayacağı açıkça ortadaydı, ancak felaketin görselleri o kadar acıydı ki müziğin ritmi yıkılan şehir için ağladığı gayet iyi anlaşılıyordu. Bir halk kültürüne sığınıyordu. Acı ve hüzün herkese nerden geldiğini ve hangi kültürde yaşadığını hatırlatıyordu.


Atalarının vatan topraklarından kopup buraya yerleşmelerinin isyanı yoktu, tam aksine bu kadar acı içinde neleri göze alabilecekleri vardı. Çünkü başka hiçbir şehir bu kültürü bu kadar sahiplenip, bu kültürün yaşatabileceği bir yer olamazdı. Gitmek zorunda olanlar da buradan yola çıkarak Feyruz’un şarkısında söylediği gibi geri döneceklerinin sözünü veriyorlardı. Kalanlar ise bu topraklara dair anlam buldukları eserlerde acılarını dindiriyordu. Hem kalanlar hem gidenler aynı ritimde, aynı duyguda hüzünleniyordu. Şimdi gidenler sözlerini tutarak geri dönüyorlar. Dönüş yolunda yine aynı şarkı çalıyor, gözlerde yaşlar hal var ama notaların içinden mutluluk da yükseliyor. Kalanlar da şimdi bu eserleri şehri var etmenin heyecanıyla dinliyorlar.


Ortadoğu’nun hüznünü verdiği bu şehir ve insanları, kültürlerine bağlılıklarını en zor anlarında bile göstermiş oldular. Ortadoğu kültürü uzakta olan insanlarına hem hüznü hem mutluluğu acı bir tecrübeyle göstermiş oldu. Kuşağın en genç kesiminin belki de o kadar aşina olmadığı eskilerin bir kısmının ise bildiği ama unutmaya yüz tutmuş kültüre aidiyetleri tekrar canlanmış oldu. Unutmanın mümkün olmadığı ve her insanın daha bağlı kalacağı bir kültüre dönüşmüş oldu. Ortadoğu’nun ritimleri acı içinde kulaklarımızda çalmaya devam edecek, ama işin güzel ve tuhaf tarafı, acı içinde çalan bu ritimler bir gün bize mutluluk verip bir günde hüznü en dipte yaşamamızı sağlayacak. Çünkü bu müzik duyguların ve yaşanmışlığın müziğidir. Gerçeklik, bu müziğin özünde var. Ortadoğu’nun çalan o ritimleri ve biz de yaşadıklarımız ile bu kültürü var etmeye devam edeceğiz.


Yazar:

İlyas YİĞİT

39 görüntüleme1 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

1 Comment

Rated 0 out of 5 stars.
No ratings yet

Add a rating
Ahmet Sabun
Ahmet Sabun
Jan 31
Rated 5 out of 5 stars.

Bu güzel yazı için ekmeğine sağlık

Like
Yazı: Blog2_Post
bottom of page